Geri Dön

teknolojinin gelişimi

Yeni bir ürünün gidişatını öngörmek bir beceridir, ama hiç olmayan bir şeyi ortaya koymak bambaşka bir süreci gerektirir. Yenilik çoğu zaman yaratıcı bir kıvılcımla ilişkilendirilir; oysa birçok çığır açıcı fikir, doğada veya mevcut sistemlerde zaten var olan parçaların yeniden düşünülmesiyle ortaya çıkar. Gerçek dönüşüm, bu parçaların nasıl bir araya geldiğinde daha fazlasına dönüştüğünde yaşanır. Böyle anları önceden kestirmek kolay değildir. Ancak geçmişe dönüp baktığımızda, bazı örnekler bu sürecin neye benzediğini anlamamıza yardımcı olur. Örneğin, Henry Ford ilk otomobilini ürettiğinde, ortaya çıkan araç mükemmel olmaktan uzaktı. Quadricycle, bir at kadar hızlı bile değildi. Ama asıl mesele hız değil, ulaşımın geleceğini nasıl hayal ettiğiydi. O dönemde kimse bu ilkel görünümlü makinenin, günlük yaşamı ve şehirleri nasıl dönüştüreceğini öngöremezdi. Bugün benzer bir dönüm noktasındayız. Yapay zeka henüz yolun başında olabilir; sınırlı işler yapıyor, eksikleri var. Ancak bu teknoloji artık bir kere üretildi ve geri dönüşü yok, bundan sonra hızının artması, ivmelenmesi doğal bir serüven olarak devam edecek. Basitten karmaşığa doğru ilerleyen bu yolculukta önemli olan, nerede olduğumuz kadar nereye bakabildiğimiz. İnovasyon çoğu zaman küçük bir soruyu sormakla başlar: “Ya şöyle olsaydı?” Bu sorularla, daha önce düşünülmemiş yollar açılır. Gelecek, kesin çizgilerle yazılmış bir senaryo değil. Ama onu şekillendirme şansı, düşünen, sorgulayan ve deneyen ellerde. Belki de en kıymetli katkı, tüm cevaplara sahip olmak değil; henüz sorulmamış sorulara açık kalabilmek.